Neden sürekli deprem oluyormuş gibi hissediyorum ?

Emirhan

New member
Neden Sürekli Deprem Oluyormuş Gibi Hissediyorum? Sosyal Yapılar ve Eşitsizliklerin Etkisi Üzerine Bir Düşünce Yazısı

Merhaba arkadaşlar,

Son zamanlarda, her an bir şeylerin ters gideceği hissiyle uyanıyorum. Bir deprem, bir çöküş, bir felaket… Sürekli bir yerinden kırılma ve sarsılma hissi. Birçok kişi, bu duyguyu benim gibi yaşıyor olabilir. Belki de yaşadığımız dünyada, her an kontrol dışı gelişmelerle karşı karşıya kalma korkusuyla baş başa kalıyoruz. Ama sadece depremi fiziksel olarak hissetmiyoruz; aslında, bu duyguyu toplumsal yapılar, eşitsizlikler ve sürekli değişen sosyal normlar biçiminde de yaşıyoruz. Peki, neden sürekli deprem oluyor gibi hissediyoruz? Bu yazıda, hissettiğimiz bu kaygıyı toplumsal cinsiyet, ırk, sınıf gibi sosyal faktörler üzerinden incelemeye çalışacağım.

Sosyal Yapılar ve Sürekli Kaygı: Toplumsal Cinsiyetin Rolü

Sürekli bir sarsılma hissi, çoğunlukla içinde bulunduğumuz sosyal yapının bizlere dayattığı roller ve beklentilerle ilişkilidir. Özellikle toplumsal cinsiyet bağlamında, kadınların bu tür kaygıları daha fazla deneyimlediği bilinen bir gerçek. Kadınlar, toplumsal normların ve rolleri sürekli olarak aşmak zorunda kalırken, bu kaygı da günlük hayatlarına sızıyor. Toplumda kadınlardan beklenen “sakınan, hassas ve korunmaya muhtaç” tavırları, bu hislerin daha yoğun hissedilmesine yol açabilir.

Kadınların, yalnızca fiziksel değil, psikolojik anlamda da sürekli bir “depreme” maruz kalma hissini yaşadıkları söylenebilir. Cinsiyet temelli şiddet, iş yerinde karşılaşılan ayrımcılık veya toplumun kadından beklediği mükemmellik gibi baskılar, kadınların sürekli kaygı yaşamasına neden olur. Bu, toplumsal yapıların, kadınları daha stresli ve belirsiz bir dünyada yaşamaya zorlamasının bir sonucudur. Psikolojik araştırmalar da, kadınların, erkeklere oranla daha fazla anksiyete ve depresyon yaşadıklarını ortaya koymaktadır (American Psychological Association, 2015).

Toplumsal Cinsiyet Normları ve Eşitsizlik: Çözüme Ulaşmak Mümkün Mü?

Kadınların daha fazla kaygı yaşamasının bir başka nedeni, toplumda genellikle onlara “şefkatli” ve “korunmaya muhtaç” bir rol verilmesidir. Bu rol, kadınların duygusal yüklerini artırırken, aynı zamanda toplumsal normlarla uyumsuz hareket etmelerini engeller. Peki bu sorun nasıl çözülür? Çözüm odaklı bir yaklaşım benimseyen erkeklerin bakış açısıyla, bu sorunların çözülmesi adına toplumsal yapının değişmesi gerektiği söylenebilir. Erkeklerin, kendi toplumsal rollerinin dışında daha empatik ve bilinçli davranarak, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda daha aktif bir rol oynaması gerekiyor.

Irk ve Sınıf: Sosyal Eşitsizliklerin Depremi

Bir başka önemli faktör, ırk ve sınıf gibi sosyal eşitsizliklerdir. Özellikle düşük gelirli ve etnik azınlık gruplarına mensup bireyler, sadece fiziksel deprem değil, aynı zamanda toplumsal, ekonomik ve psikolojik depremlerle de karşı karşıya kalmaktadır. Yoksulluk, ırksal ayrımcılık ve sınıf farkları, birçok kişiyi sistematik olarak "sarsılacak" bir durumda bırakır. Bunun etkisi, sosyal adaletin sağlanmadığı toplumlarda çok daha fazla hissedilir.

Örneğin, ırkçılığın, birçok ülkede belirli toplulukları dışladığı ve onları psikolojik olarak travmatize ettiği bir gerçektir. Bu tür travmalar, insanların sürekli bir tehdit altında olduklarını hissetmelerine yol açar. Bu his, bir deprem anındaki sarsıntıya benzer şekilde, sürekli bir kaygıya yol açar. Amerikan psikologlar tarafından yapılan bir araştırmada, ırkçı şiddete maruz kalan bireylerin, uzun vadeli psikolojik etkiler yaşadıkları ve toplumun dışlayıcı yapıları nedeniyle sürekli bir “depresif” durum içinde oldukları vurgulanmıştır (Williams et al., 2017).

Sosyal Eşitsizlik ve Sürekli Sarsılma Hissi: Çözüm ve Farkındalık

Kadınlar ve ırkçı baskılara uğrayan grupların hissettikleri sürekli sarsılma duygusu, aslında toplumsal eşitsizliklerin ve sistematik baskıların bir sonucudur. Ancak bu sorunları çözmek, farkındalık ve toplumsal değişimle mümkündür. Çözüm, sadece yasalarla değil, toplumun her bireyinin kendi düşüncelerini sorgulaması ve toplumsal eşitsizliklere karşı daha duyarlı olmasıyla gelir. Erkekler, özellikle toplumsal normları ve cinsiyet eşitsizliğini ele alırken, çözüm odaklı yaklaşabilirler. Kadınlar ise bu sorunlara daha empatik bir bakış açısıyla yaklaşarak, duygusal ve toplumsal bağların güçlenmesini sağlayabilirler.

Düşünceler ve Sorular: Çözüm Nerede Başlar?

Hepimiz zaman zaman kendimizi bir deprem anının eşiğinde gibi hissediyoruz. Bu kaygının altında yatan toplumsal faktörler üzerine düşündüğümüzde, aslında çözüm de buradan doğuyor. Peki, toplumsal eşitsizlikler ve toplumsal cinsiyet rolleri bu kaygıyı nasıl besliyor? Erkeklerin ve kadınların farklı bakış açıları bu kaygı ile nasıl başa çıkmalarına yardımcı olabilir? Toplum olarak, herkesin eşit bir şekilde kendini güvende hissedebileceği bir ortam yaratmak için ne yapmalıyız?

Bu konuda düşünceleriniz neler? Sizin de benzer kaygıları yaşadığınız anlar oldu mu? Bu duyguları nasıl aşabileceğimizi birlikte tartışalım.